Yakışıklı mı yakışıklı, pırlanta gibi bir delikanlımız, gurbet ellere
Almanya'ya, Almanyanın güneyi Bavyera'ya çalışmaya gider.
Hergün iş arar, arar ama bir türlü iş bulamaz.
Çok güzel, güzel olduğu kadar alımlı, tutkulu bir Alman kızı ile seviyeli
bir ilişkiye girer. İlişki aşka dönüşür. Aşk vazgeçilmez bir hal alır. Ve...
kız ailesine Temel'e olan karasevdasını açıp, evlenmek istediğini söyler.
Güneş ne kadar çoksa din de o kadar yoğun olur misali, güneyli baba da kendi
dini şartını koyar ortaya.
"Temel mutlaka hristiyan olmalıdır, üstelik de hasosundan katolik...!"
Angelika, usulca Temel'e durumu açar, ama Temel'in tepkisi serttir.
"Pen pir daha asla sünnet olmam..!!!"
Güzel Angelika (Fransızlar "anjelik" diye okuyor, daha bir hoş oluyor)
olayın bir
seremoni, bir törenden ibaret olduğunu, bir tascık kutsal su ile
rahip efendi tarafından kutsanacağını anlatır.
Zaten denizci olan Temel bu öneriyi rahatlıkla ve merakla kabul eder.
Bütün aile bir arada, en şık elbiselerini giymiş kilisede buluşurlar.
Tören başlar. Rahip:
- Ey müslüman olarak dünyaya gelen, şimdi baba, oğul ve kutsal ruhu
kabuleden Temel evladım. Şimdi seni bu kutsal suyla kutsayacağım...
Rahip işaret parmağı ile orta parmağını suya sokar Temel'in alnına iki
damlacık su, gereken duaları eder ve bu eylemini üç kez tekrarlar.
Ailede büyük bir sevinç, Angelika hem mutlu hem hayran...
Uzun lafın kısası iki genç "dünya evine" girerler.
Oturdukları mahalle çok şirin. Dindarlığın iyi tarafı, komşuluk ilişkileri
de son derece iyi. Gelenekler hiç bozulmamış. Bozulmamış ama Temel'inki de
sapasağlam yerinde.
Temel balkonda mangal yapmaya bayılır. Pişirdiği etleri komşularına ikram
edince Alman komşular da bu işe bayılır. Gel gelelim cuma günü gelince işin
tadı kaçar. Hristiyan aleminin katolik mezhebinde, cuma günü et
yemek
yasaktır. Cumaları et yerine balık tercih edilir. Temel'in buram buram kokan
pirzolaları, külbastıları komşuları rahatsız eder. Angelika'ya haber
verirler. O da sevgili kocasına durumu anlatır. Bir sonraki, bir sonraki
cuma derken şikayetler artar. Angelika ricasını yineler. Temel de sevgili
karısına "yemin-i billah eder" "Ben et değil balık pişiriyorum" diye.
Angelika'cık sonunda çareyi, bir bahane ile cuma günü çaktırmadan sevgili
kocasının yanında evde kalmakta bulur.
Vakit öğleye yaklaşınca aslanımız Temel, mangalını-ızgarasını, pirzolalarını
hazırlar. Angelika pür dikkat olayı izlemektedir.
Mangal köz tutmadan Temel alır bonfileleri, pirzolaları yanına. Gider bir de
içerden düğün hediyesi gümüş kâse getirir. Koyar içine suyu batırır
parmaklarını başlar okumaya...
- Ey sen anasından dana, danasından pirzola olarak doğmuş olan et, ettum
senu paluk...!